6 Şubat 2010 Cumartesi

haiti'nin yeniden işgali

Haiti deprem sonrasında yağma görüntüleriyle gündeme geldi. Oysa medyaya yansımayanlar da var. Örneğin, insani yardım gerekçesiyle Haiti'ye gönderilen ABD askerlerinin sayısının 16,000'i bulduğu... Bu askerlerinin 'güvenlik' gerekçesiyle depremin ardından bir hafta süreyle yardım dağıtmadığı...
Farklı kaynaklara iyi bir başlangıç olarak Korkut Boratav hocanın yazısına bakılabilir.
Meselenin tarihsel arka planına inmek için ise, Latin Amerika'nın Kesik Damarları'nın yazarı Eduardo Galeano'ya bağlanalım:

Beyaz lanet

Haiti'nin siyah köleleri Napolyon Bonapart'ın ordusuna esaslı bir şamar indirdiler. Ve 1804 yılında özgürlerin bayrağı yıkıntılar üzerinde yükseldi.

Zaten Haiti daha en başından beri hep acılar çeken bir ülke olmuştu. Fransız şeker üretim sahalarının sunaklarına yıllarca topraklar ve kölelerin kol gücü kurban edildi. Ardından da savaş felaketi nüfusun üçte birinin telef olmasına yol açacaktı.

Bağımsızlığın doğuşu ve köleliğin ölümü, siyahların kahramanlıkları, dünyanın beyaz sahiplerine yönelik affedilmez aşağılamalar oldular.

Napolyon'un on sekiz generali isyancı adaya gömülmüşlerdi. Kan gölünde dünyaya gelen yeni ulus ablukaya ve yalnızlığa mahkum bir şekilde doğdu: hiç kimse ondan bir şey satın almıyor, hiç kimse ona bir şey satmıyor, hiç kimse onları tanımıyordu. Haiti, sömürgeci efendisine karşı sadakatsiz davrandığı için Fransa'ya devasa bir tazminat ödemek zorunda kaldı. Yaklaşık bir buçuk asır boyunca ödediği bu saygınlık günahının kefareti, diplomatik tanınmaya karşılık olarak Fransa'nın ona dayattığı bedeldi.

Onu resmen tanıyan başka ülke olmadı. Her şeyini ona borçlu olmasına rağmen Simon Bolivar'ın Büyük Kolombiya'sı bile onu resmen tanımadı. Oysaki Haiti Bolivar'a gemi, silah ve asker verirken, öne sürdüğü yegâne koşul onun kölelere özgürlüklerini vermesiydi, ama böyle bir düşünce Kurtarıcı'nın kafasından geçmemişti bile. Bolivar bağımsızlık savaşını kazandı, ama bir süre sonra düzenlenen yeni Amerikan ulusları kongresine Haiti'yi davet etmeye karşı çıktı.

Haiti Amerikaların cüzamlısı olarak kalmayı sürdürdü.

Thomas Jefferson daha başından beri hastalığı o adada hapsetmek gerektiği konusunda uyarıda bulunmuştu, zira orası kötü bir örnek teşkil ediyordu.

Hastalık, kötü örnek: itaatsizlik, kargaşa, şiddet. Güney Carolina'da yasalar, bütün Amerika kıtasını tehdit eden kölecilik karşıtı coşkunun bulaşma riskine karşı herhangi bir zenci denizciyi, gemisi limanda bulunduğu sürece, hapse atmaya olanak sağlıyordu.

Bu coşkuya Brezilya'da verilen isim Haiticilik idi. (s. 195-96)


Kölelik birçok kez öldü

Herhangi bir ansiklopediyi aç. Köleliği ilk kaldıran ülkenin hangisi olduğuna bak. Ansiklopedinin vereceği yanıt bellidir: İngiltere.

Gerçekten de, dünya köle ticareti şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Britanya İmparatorluğu günün birinde, insan eti satışının artık eskisi kadar getirimli olmadığını anlayınca fikir değiştirir. Londra köleliğin kötü bir şey olduğunu 1807'de keşfetmiştir, ancak kararı yeterince ikna edici bulunmamış olsa gerek, otuz yıl sonra bunu iki kez yinelernek zorunda kalır.

Fransız Devrimi'nin sömürgelerdeki kölelere özgürlüklerini verdiği de bir gerçektir, ancak ölümsüz diye adlandırılan özgürleştirici karar kısa bir süre sonra Napolyon Bonapart tarafından katledilerek öldürülmüştür.

İlk özgür ülke, gerçek anlamda özgür ülke Haiti olmuştur. Köleliği İngjltere'den üç yıl önce, yeni kazandığı bağımsızlığını kutlarken ve unutulmuş yerli ismini tekrar elde ederken, şenljk ateşlerinin güneşinin aydınlattığı bir gecede kaldırmıştır. (s. 197)

Amerika kıtasına demokrasi ekmenin kısa tarihi

1915'te Birleşik Devletler Haiti 'yi istila etti. Robert Lansing hükümet adına yaptığı açıklamada, vahşi yaşama yönelik doğuştan gelen eğiliminden ve Medeniyete yönelik fiziki yetersizliğinden ötürü kendi kendini yönetme kapasitesine sahip olmadığını ifade etti. İşgalciler orada on dokuz yıl kaldılar. Vatanseverlerin lideri Charlemagne Peralte bir kapının üzerine çivilenerek çarmıha gerildi.

Nikaragua'nın, Somoza'nın diktatörlüğüyle son bulan işgali yirmi bir yıl sürerken, Trujillo'nun diktatörlüğüyle neticelenen Dominik Cumhuriyeti işgali dokuz yıl sürdü.

1954 yılında Birleşik Devletler, serbest seçimlere ve diğer kötülüklere son veren bombardımanlar vasıtasıyla, Guatemala'ya demokrasi getirme harekatını başlattılar. 1964 yılında Brezilya'da serbest seçimlere ve diğer kötülüklere son veren generaller Beyaz Saray'dan para, silah, petrol ve tebrikler aldılar. Ve bunun benzeri bir durum Bolivya'da da yaşanınca oradaki bilge bir kişi şu sonuca varacaktı: Birleşik Devletler'in darbelere sahne olmayan yegane ülke olmasının sebebi orada Birleşik Devletler büyükelçiliğinin bulunmamasıdır.

Bu çıkarım, General Pinochet'nin Henry Kissinger'ın verdiği alarma uyarak Şili'nin, kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden, komünizme kaymasını engellemesiyle bir kez daha teyit edilmiş oldu.

Bundan bir süre önce ya da bir süre sonra, Birleşik Devletler kendilerine sadakat göstermeyen bir görevliyi yakalamak için üç bin tane yoksul Panamalının üzerine bombardıman düzenlediler; halk tarafından seçilmiş bir devlet başkanının ülkesine dönüşünü engellemek için Santo Domingo'ya asker çıkardılar; Nikaragua'nın Teksas üzerinden Birleşik Devletleri işgal etmesini önlemek için Nikaragua'ya saldırmaktan başka çareleri kalmadı.

O günlerde Küba onların uçaklarının, gemilerinin, bombalarının, paralı askerlerinin ve Washington'dan pedagojik misyonla yollanan milyonerlerinin sevecen ziyaretlerine çoktan ev sahipliği yapmıştı. Ancak Domuzlar Körfezi' nden öteye gidemediler. (294)

(Eduardo Galeano, Aynalar, Sel Yayıncılık, 2009)

Hiç yorum yok: