15 Ekim 2009 Perşembe

son dönem sinemadan dersler-1: aksesuar kullanımı

11’e 10 Kala (Pelin Esmer, 2009) filmini izledikten kısa bir süre sonra, yukarıdaki hediyeyi aldım: filmdekine benzer bir manyetolu fener... Işın kılıcına sahip olmuş Star Wars fanatiği gibi sevindim. Hayaller kurdum. Başımızda Mithat beyinkine benzer hasır şapkalar, elimizde manyetolu fenerler, filmin özel gösterimine katılıyor, diğer fanatiklerle filmle ilgili koleksiyonumuzu yarıştırıyoruz.... “Anaakım dışında kalan sinemanın ‘fan’ kültürü mü olur” demeyin. Altyazı dergisi, Le voyage du ballon rouge (Kırmızı Balonun Yolculuğu, Hsiao-hsien Hou, 2007) severler için kırmızı balon hediye etmedi mi?

Ama konumuz ne ‘fan’ kültürü ne de popüler olan ve olmayan karşılaştırması. (Filme değin haberdar olmadığım) Bu güzel ve işlevsel icattan (manyetolu fener) hareketle, sinemada aksesuar kullanımı üzerine konuşacağız.

***

İngilizce prop (property’nin kısaltması), Fransızca accessoire sözcüklerinin karşılığı olarak Türkçede ‘aksesuar’, ‘malzeme’ ya da ‘sahne donatımı’ (Nijat Özön) kullanıyor. Dekorun bir parçası olan ya da oyuncular tarafından kullanılan (taşınabilir) nesnelerden söz ediyoruz. Örneğin, oyuncak bir ayı, Hattori Hanzo kılıcı ya da bir araba...

Aksesuarın anlatıdaki önemi ya da simgesel işlevi, hiç kuşkusuz çeşitlilik gösteriyor. Örneğin, bazı türlerle özdeşleşen aksesuarlar var: kara filmde gördüğümüz pardesüler ve fötr şapkalar gibi... Aksesuar kimi zaman, karakterin düşünce ve duygularını ifade amacıyla kullanılabilir. Örneğin, Grapes of Wrath’de (Gazap Üzümleri, John Ford, 1940), ailesinin yıllar boyu sürdüğü topraklardan ayrılmak zorunda kalan anne, sahip olduğu az sayıdaki nesneyi tek tek gözden geçirir. Bu köpek biblosu, artık bir hatıra eşyası olmaktan çıkmıştır. Geride kalmış olan mutlu zamanları simgeler ve ailenin mevcut durumuyla bir karşıtlık kurmaya yarar.



Gazap Üzümleri (John Ford)

Aksesuar, izleyciye filmin temasına ilişkin anlamlar da iletebilir. Ladri di biciclette (Bisiklet Hırsızları, Vittoria de Sica, 1948) filminde, bisiklet yalnızca bir ulaşım aracı değil, savaş sonrasında İtalya’da yaşanmakta olan derin sıkıntıların da bir simgesidir.

Timothy Corrigan ve Patricia White, aksesuarları filmdeki işlevine göre ikiye ayırıyorlar: Araçsal aksesuarlar: gündelik işlevlerini yerine getirmek amacıyla kullanılan ya da sergilenen aksesuarlar. Metaforik aksesuarlar: söz konusu aksesuarlara gündelik kullanımının dışında bir işlev ya da anlam yüklenmesi durumu.

Kimi zamansa, aksesuarın anlam ve işlevi, filmin içerisindeki bağlama göre değişebilir (Corrigan ve White, buna bağlamsal aksesuar adını veriyor). Başlangıçta farklı bir anlam taşıyan aksesuar, bir diğer karakterin elinde yeni bir işlev üstlenebilir. Aksesuar, aynı zamanda, belirli bir dönemi, coğrafyayı, kültürü de temsil edebilir (kültürel aksesuar). Belirli bir yöreye özgü giyim tarzları buna örnek verilebilir (Corrigan ve White, 52).

Özetleyecek olursak, aksesuar son derece ekonomik bir anlatım aracı. Onlarca sözcükle ya da jest ve mimiklerle ifade edemeyeceğiniz bir duygu ve düşünceyi aktarmakta yardımcı olabilir. İzleyicinin ilginç bağlantılar kurmasını, geçmişteki bazı sahneleri hatırlamasını ve anlatı dünyasının içine girmesini sağlayabilir.



Trendeki İki Yabancı (Alfred Hitchcock)

Sinemadaki aksesuar kullanımının ustalarından biri de Hitchcock’tur. Strangers on a Train’de (Trendeki İki Yabancı, 1951), trende tanışan iki karakterden biri diğerinin sigarasını yakar. Yakın çekimle vurgu yapılan çakmak, kısa bir süre sonra el değiştirecek ve anlatıda önemli işlevler üstlenecektir.

***

Sözlü anlatıma yakın duran ve karakterlerin duygularını ağdalı sözlerle ifade ettiği Türk sineması, uzun süre aksesuarların işlevinden yararlanamadı. Belki de bunun istisnalarından biri, melodramda, bastırılmış duyguların ve Ödipal hislerin simgesi olarak, karakterlerin parçaladığı aynalar.


Uzak (Nuri Bilge Ceylan)

Mayıs Sıkıntısı (Nuri Bilge Ceylan)

Yakın dönemde, aksesuarı bilinçli biçimde kullanan yönetmenlerin başında Nuri Bilge Ceylan geliyor. Uzak’taki (2002) oyuncak askeri ya da Mayıs Sıkıntısı’ndaki (1999) yumurtayı ve müzikli çakmağı unutmak mümkün mü?

Kazım Öz de, aksesuarın anlatıdaki işlevlerinden başarıyla yararlanan bir yönetmen... Fotoğraf’taki (2001) çakmak ve Bahoz’daki (2008) kalem, temaların devamlılığını sağlayan, izleyiciye belirli duyguları hatırlatan anlamlı nesneler olarak işlevsel biçimde kullanılıyor.

***

Gelelim baştaki fotoğrafımıza: manyetolu fener, 11’e 10 Kala’nın başlangıç sahnelerinden birinde karşımıza çıkıyor. Alışveriş için dükkanları gezen Mithat bey, bir hırdavatçıdan manyetolu fener alıyor. Dükkan sahibiyle konuşmasından, aynı fenerden daha önce de satın aldığını ve fiyatının daha düşük olduğunu öğreniyoruz (yoksa, bu pazarlığın parçası olan bir yanlış bilgi mi?). Fener, elektrikler kesildiğinde de karşımıza çıkıyor. Daha sonra, Mithat Bey kapıcı Ali’ye de aynı fenerden bir tane hediye ediyor. Depoya indiğinde kullanabilsin diye... Filmin sonlarındaki bir sahnede ise, manyetolu fener yalnızca kurulma sesiyle varlığını izleyiciye hissetiriyor.

Fener, Mithat beyin kullandığı, ancak evinde birden fazla bulundurduğu için aynı zamanda koleksiyonun da parçası olabilecek bir nesne. Koleksiyonun boyutu ve çeşitliliği konusunda bize bir fikir veriyor. Bir yönüyle, gördüğü eğitimle bağlantılı olarak, onun mekaniğe, elektriğe olan ilgisini de gösteriyor. Aynı zamanda, Mithat beyin geri-dönüşüm, enerji tasarufu vb. konuları da kapsayan hayat felsefesinin bir simgesi de olarak değerlendirilebilir.

Ancak daha da önemlisi, Mithat beyle kapıcı Ali’nin hayatları arasında bir bağ kurulmasını da aracılık ediyor. Pelin Esmer’in ifadesiyle, “normalde birbirine fazla değmeyecek, teğet geçecek iki hayatı” çarpıştıran unsurlardan biri haline geliyor (Aytaç, 23).

***

Aksesuar, bir anlamda, görüntünün olay örgüsü üzerindeki hakimiyetini sağlar. Godard'ın deyimiyle, yönetmenin, "evrenin denetimini ele geçirmesine" olanak sağlar:

Joan Fontaine neden uçurumun ucunda duruyordu ve Joel McCrea Hollanda’ya esasında ne yapmaya gitmişti, unuttuk. Montgomery Cliff’in ebedi suskunluğu neyi gizliyordu, Janet Leigh neden Bates Motel’de mola vermişti ve Teresa Wright neden hâlâ Charlie Amcasını çok seviyordu, hatırlamıyoruz. Henry Fonda esasında neyle suçlanıyordu ve Amerikan hükümeti Ingrid Bergman’ı neyle görevlendirmişti, unuttuk. Ama hatırladığımız bazı şeyler var: bir cüzdan, çölde bir otobüs, bir bardak süt, bir yeldeğirmenin kanatları, bir fırça. Ayrıca, bir dizi şişe, bir gözlük, bir müzik parçası ve bir kaç anahtar hatırlıyoruz. Zira Alfred Hitchcock, Büyük İskender’in, Jül Sezar’ın ve Napolyon’un başaramadığını, bu nesnelerle ve bu nesneler sayesinde başardı: evrenin denetimini ele geçirmek.

Evrenin Denetimi, Alfred Hitchcok’un Yönetmine Giriş”. Jean Luc-Godard, Histoire(s) du cinema, böl. 4. Paris: Galimard, 1998’den akt. Jacques Rancierre, “A Fable without a Moral: Godard, Cinema, (Hi)stories,” Film Fables içinde, s. 172.


Not: Fotoğraftaki manyetolu fener, Çin yapımı olup, hırdavatçılarda bulunabiliyor. Benimki Depo mağazasından... Fiyatı 4 lira. Kimbilir belki de filmden sonra artmıştır.

Kaynakça:

Özön, Nijat. Sinema, Televizyon, Video, Bilgisayarlı Sinema Sözlüğü. İstanbul: Kabalcı, 2000.

Corrigan, Timothy ve Patricia White. The Film Experience. Boston, MA: Bedford/St. Martin’s, 2004.

Aytaç, Senem, Berke Göl ve Fırat Yücel. Pelin Esmer’le Söyleşi: ‘Süreklilik Sağlamaya Çalışan Bir Cambaz’”. Altyazı 87, Eylül 2009, s. 21-25.


1 yorum:

Abdullah TARIK ÇAKIR (thelepermessiah) dedi ki...

şahane bir yazı. çok teşekkürler.