28 Ocak 2009 Çarşamba

atasözleri ve deyimler-3

Duvara işeyen çocuk 1) Filmin anlatısında katkıda bulunmayan ve çıkarıldığında bir eksikliğe yol açmayan karakter 2) Bir filmde izleyiciyi temsil eden ancak izleyicinin özdeşlik kurmadığı karakter.

Okuma Parçası:

1978 yapımı Kartal Tibet'in yönettiği, Yavuz Turgul'un yazdığı "Sultan" filminde çok sevdiğim bir sahne vardır. Türkan Şoray (Sultan) kendisini ‘evleneceğiz’ diye kandıran Bulut Aras’ı (Kadir) elinde silahla arar. Asya adındaki dostunun evinde olduğunu öğrenince, mahlalle halkı ile beraber evin önünde toplanır. Eve ateş açınca, Bulut Aras arkadaki pencereden kaçar.

(...)

bütün mahalleli ev önüne toplanmışken, evin arkasında, Bulut Aras’ın kaçtığı pencerenin yanındaki duvara işeyen bi çocuk vardır filmde. Bulut Aras kaçarken ‘Kaçıyoorrr... Irz düşmanı kaçıyoooorrr’ diye bağırarak işer duvara. Şimdi sorarım sevgili okurlar size, bu nasıl bir insan evladıdır böyle. Ben bu çocuğun durumunu nereye koyayım. Ne yapmaya çalışmaktadır bu çocuk, filmde ne arar bilinmez.

Çok büyük olaylar olurken mahallede, herkes evin önünde toplanmışken gidip evin arkasına işer. Gamsızın teki mi acaba bu çocuk? Biri bi eve ateş açarken arkada işemeye gitsin. Adam gibi işeyeceğine, olayların başlangıcından beri o betimlemeyi kimse kullanmadığı halde, belli ki abartarak Bulut Aras'ın arkasından "ırz düşmanı" diye bağırmaktadır. Belli ki oldukça işgüzar ve ortalığı velveleye veren bi tip bu çocuk. Ama olayın hası varken işemeyi tercih ediyor beyimiz. Bildiğin pislik bu çocuk! Bağırmasıyla ne Bulut Araş yakalanıyor, ne de bu bağırmanın filme bir etkisi oluyor... Zaten kendisi bu sahneden önce de sonra da bi daha gözükmüyor. Film içindeki en etkisiz insanlardan biri... Çıkarsan bu sahneyi filmden kimse niye böyle bi sahne yok, çocuk yok demez. Filme zerre katkısı da, yararı da yok. Ama var! Orda! Sadece kendi kendini rezil ediyor.

Film veya dizi izlerken hepimiz kendimizi ana karakterlerle özdeşleştiririz. Yakışıklı jön ve ya aktristin aşkından kendimize pay çıkarırız. Bi sürü Halit Akçatepe sinema salonuna girip Tarık Akan'ı izleyerek "Ulan aynı ben" diye iç geçiririz. Bir Halit Akçatepe olarak "ama kız da yanlış yaptı, öyle bişey denmez" diye Tarık Akan adına üzülür, onun Türkan Şoray'la olan ilişkisinden kendi Ayşen Gruda'mıza olan aşkımıza pay çıkarmaya çalışırız.

(...)

Yönetmenler, yapımcılar, senaristler de bu durumu hepimizden önce bildikleri için daha bi eziyorlar Halit'leri yapımlarında. Komik müzik diye bi s.k var. Basıyorlar onu. Genelde yan karakterlerin geçtiği sahnelerin fonunda çalan bu müziği Cenab-ı Hakk düşmanımın fonuna vermesin. Öyle bitirici bişey. Karl Marx'ın, Lenin'in arkasında çalsa, ne derse desin karşısındakiler "ulaaaaaaann, bakalım yine ne muzırlıklar planlıycaksm ehehehe, hınzır seniii" diye dinler Kuran çarpsın.

Komik karakterin zaten komikliği yetmiyormuş gibi, bi de yönetmen, anlamayanlar için "bu arkadaşı s.klemeyin pek" diyor bizlere komik müzikle. Arkadaşa bakıyoruz, aslında o "sklemeyin" denilen arkadaş biziz. Ana karakterler gibi yakışıklı ya da zengin değiller, ya Halit Akçatepe gibi biri Ya da (genellikte dizilerde karşımıza çıkan) köşkün büyük mutfağında toplanan evin ücretli çalışanları...

Umut Sarıkaya, “Bir Takım Şeylere Çok Sinirlenmiş Yazar”, Uykusuz, sayı: 2008/50, no: 67 (10.12.2008).

Hiç yorum yok: