14 Ocak 2009 Çarşamba

haftanın alınıtısı

Fotoğraf: Muammer Yanmaz

Aidiyet duygusu bende çok kuvvetlidir ve aitliği bir şekilde tartışırım hep. Toplumumuzda bunu büyük bir eksiklik olarak görürüm; toplumumuz içindeki birçok sorunu bu duyguyu çok paylaşamadığımız için, paylaşmaktan kaçındığımız için çözemediğimize dair de bir inancım var. Daha korkuyla beslenen, daha paranoyak ilişkiler kuran, bu anlamda soyut kavramlarla hâlâ mücadele eden bir toplum olma nedenlerimizden biri, bir sebeple bu duyguyu hakikaten çok yüksek sesle ve çok saf, açık seçik paylaşmamız olmamız.

(...)

Niye aidiyet duygumuzu paylaşamıyoruz? Çünkü unutmaya çalışıyoruz, belleğimizi yok etmeye, taşımamaya çalışıyoruz. Yok edici bir zihniyete sahibiz, çünkü öbür tarafla barışmıyoruz, aidiyetle ilgili olan tarafla da barışmak istemiyoruz. Aslında neredeyse – bu kadar büyük bir şey söylemek istemiyorum ama – Alzheimer olmuş bir toplum gibiyiz. Alzheimer nasıl bir hastalık? Alzheimer unutma hastalığı değil; kayıt yapmama hastalığı. Eğer Alzheimer’sam ben, kayıt yapamadığım için konuşmuş olduğumu unutuyorum, ama 5 yaşındaki halimi hatırlayabiliyorum halüsinatif bir şekilde. Kayıt yapmayan bir toplumuz. Niye kayıt yapmıyoruz? Çünkü bugünün bile, dünün dahi kaydını yapmamışız; dünle barışmadığımız için, dünden başlamışız kayıt yapmamaya. Kayıt yapmadan da gidiyoruz, barışmıyoruz bir türlü. Dolayısıyla aidiyet duygusu ve bellek kavramları zaten birlikte hareket eden kavramlar. 

Yeşim Ustaoğlu, söyleşi: Senem Aytaç ve Fırat Yücel, Altyazı 80 (Ocak 2009), s. 36-37.

Hiç yorum yok: