2 Haziran 2010 Çarşamba

inadına yaşamak


"Evlerimizi yıkabilirsiniz ama ruhumuzu asla".

Eser kalmadı çölde bizden,
çölün kendine sakladığından gayri.
Mahmut Derviş

Her şey ayan beyan ortada; bunlar dünyanın ücra, savaş içindeki bir köşesinde meydana gelmiyor; zengin uluslardan herhangi birinin Dışişleri Bakanlıkları bu gelişmeleri izliyor ama hiçbiri bu yasadışı durumu caydırıcı ve önleyici tedbirlere yanaşmıyor. Bir IDF askerinin kontrol noktasında bekleyen Filistinli bir annenin hemen arkasına göz yaşartıcı bomba atması üzerine zırhlı araca işaret eden kadın, "Bizler için Batı'nın suskunluğu bunların mermilerinden bin beter," diyor.
Beyan edilen ilkelerle reel siyaset arasındaki yarığın tarih boyunca değişmez bir gerçeklik olduğu düşünülebilir. Çoğu zaman beyanatlar tumturaklı sözler içerir. Oysa burada tam tersi yaşanmakta. Sözler olayların yanında çok önemsiz kalıyor. İşin aslı ise, bir halkın ve vaatte bulunulmuş bir ulusun hesaplı kitaplı bir şekilde yıkıma uğratılması. Bu yıkım sırasındaysa ipe sapa gelmez sözler ve kaçamaklı bir suskunluk var.


Benim ısrarla dikkat çekmeye çalıştığım duruşta, inadına yaşamakta, bugün hiçbir postmodern ya da siyasi söylem dağarcığında sözcük karşılığı bulunmayan, özel bir nitelik mevcut. Bir tür paylaşım tarzından oluşan bu nitelik başat soruyu etkisiz hale getiriyor: Neden böyle bir hayata doğuyor insan?
Böyle bir paylaşım tarzı soruyu etkisizleştiriyor ve bir vaat, ya da teselli, ya da bir intikam yeminiyle değil - bu türden söylemler Tarih yapan büyüklü küçüklü şeflerin işidir - düşmanlık gütmeksizin, tarihe rağmen cevap veriyor soruya. Cevap kısa, kısa ama kalıcı. İnsan böyle bir hayata anlar arasında tekrar tekrar var olan zamanı paylaşmak için doğar: Varlık bizi bir kez daha inadına yaşamaya sevk etmeden önceki Oluş zamanı.

John Berger, "İnadına Yaşamak", Kıymetini Bil Herşeyin, çev. Beril Eyüboğlu, Metis, 2009.

Hiç yorum yok: