27 Mart 2009 Cuma

mizah duygusu

Paolo Sorrentino’nun pek yakında ülkemizde gösterime girecek olan ödüllü filmi Il Divo (Tanrı), İtalyan siyasetine yaklaşık yarım yüzyıl süreyle damgasını vuran siyasetçi Giulio Andreotti’yi konu alıyor. Hristiyan Demokrat Parti’nin lideri olan ve tam üç kez başbakanlık koltuğuna oturan Andreotti, hakkındaki yargılamalardan beraat etmesine karşın siyasetteki karanlık ittifaklarıyla anılıyor. Filmin ilgi uyandıran tanıtımında, Andreotti’yi canlandıran Toni Servillo’yu şunları söylerken duyuyoruz: “İtalya’da aksayan her şeyle ilgili beni suçladılar. Takma isimler taktılar: Yüce Julius, alfabenin ilk harfi, kambur, tilki, Kara Papa, sonsuzluk... Ama hiçbir zaman bunlara karşı dava açmadım. Çünkü mizah duygusuna sahibim.”

Bu sözler akla ister istemez, Türkiye siyasetinde Andreotti’nin konumuna benzer bir yere sahip olan Süleyman Demirel’i ve ardılı Turgut Özal’ı anımsatıyor. Gerçekten her iki lider de, mizah diliyle getirilen eleştirilere hoşgörülü yaklaşımlarıyla tanınıyorlardı. Siyasetteki muhafazakar çizginin bugünkü lideri Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki tutumu ise farklı.

Evet, konumuz yıllardır özlemini duyduğumuz siyasi hiciv... Ama konuyu tartışmaya geçmeden bir iki örneğe daha değinmek de yarar var.

Madem konuya İtalya üzerinden girdik, oradan devam edelim. Ünlü yönetmen ve oyuncu Nanni Moretti’nin Silvio Berlusconi’yi hicveden filmi Timsah (Il Caimono, 2006) aynı zamanda medya patronu olan başbakanın engelleme girşimlerine karşın ilgiyle izlendi. Sanat dünyasından Berlusconi’ye yönelik muhalefetin bir başka önde gelen ismi Roberto Benigni ise, 2005’de bir televizyon kanalındaki haberlerde Başbakan’ın istifa ettiğini duyurarak küçük çaplı bir fırtına kopramıştı.

Kısacası, pek çok ülkede kimi zaman engeller ve hoşgörüsüzlükle karşılansa da, siyasi hiciv yaşamın ayrılmaz bir parçası. Türkiye’de ise, uzunca bir zamandır, siyasi yaşama mizahi bakış konusunda bir eksiklik hissediliyor. Siyasi liderlerin esprili benzetmelerinde bile bir pırıltı eksikliği olduğu söylenebilir. Haklarını yemeyelim, açılan davalara karşın, mizah dergileri ve karikatüristler bu alanda yetkin örnekler vermeyi sürdüyor. Ancak, televizyon ve sinemada benzer örneklere rastlanmadığı bir gerçek. Peki ne oldu da, en koyu baskı dönemlerinde dahi kendine uygun bir mecra bulan siyasi hiciv gündelik yaşamımızdan çekildi?

Akla ilk gelen yanıtlardan biri, siyasal iktidarın tutumunun yarattığı baskı. Belki de bu konuda bir oto sansürden söz etmek daha doğru. Sanatçılar ise, eski yeteneklerin olmadığından, bu işin cesaret istediğinden dem vuruyorlar.

Acaba asıl sorumlu, son yıllarda hissettiğimiz şu olağanüstü ayrımlaşma olabilir mi? Birbirimizle anlaşmakta zorlanırken, iki zıt kutubun dar tanımlarına  teslim olmuşken, espriden de korkar hale mi geldik? Ya da dezavantajlı konumdaki kişiler, gruplarla dalga geçmeyi hiciv mi sanar olduk?

Gişe gelirlerinde ön sırayı komedi filmlerinin paylaşması, ivmesini kaybetmiş gibi görünen milli ‘stand-up’ hamlemiz, öz-komedi starlarımızı bulma arayışımız... Bütün bunların yaraya merhem olmadığı anlaşılıyor.

O zaman şu soru geliyor akla: Acaba beklemekten yorulduğumuz demokratikleşmenin yolu siyasi hicivden mi geçiyor? Ya da, karşımızdakine ve de kendimize gülebildiğimiz de, ‘normalleşmiş’ sayılacak mıyız?  

(26.3.2009'da Taraf gazetesinde yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok: