22 Şubat 2009 Pazar

internet çağında film eleştirisi

Geçtiğimiz günlerde Kafa Ayarı'nda "'Blog' Havası" başlıklı yazısıyla Fuat Er, internette film eleştirisini yeniden gündeme taşıdı. Er, haklı olarak bu mecrada yayınlanan yazıların büyük çoğunluğunun tanıtımdan öteye gidemediğini belirtti: 
Bütün bu siteler her gün, yeni “yazarlarla” birlikte eski-yeni birçok filme dair “yorum” üretiyorlar – yorumlanmamış tek bir film bırakmamacasına! Ne var ki tıpkı yazar-yönetmen-müzisyen bolluğu gibi, yorum bolluğu da bir yokluğu ifşa etmiyor mu? O yüzlerce siteyi düzenli olarak takip etmenin imkânsızlığı bir tarafa, bir film hakkında esaslı bir metnin peşine düştüğünüzde çoklukla hüsrana uğruyorsunuz.
Necati Sönmez de, bir süre önce kaleme aldığı yazısında genel olarak film eleştirisini sorguluyordu. Önce, benim buradan hareketle daha önce yazdığım bir yazıya yer vereyeyim (Taraf, 12.09.2008):

‘Sinemanın ölümü’, ‘sinefili çağının sonu’ gibi tartışmaların ardından, kaçınılmaz olarak film eleştirisinin içinde bulunduğu durum da eleştirel açıdan mercek altında. İlk olarak, özellikle ABD’de gazete ve dergilerin giderek film eleştirisine daha az yer veriyor oluşu, hatta kadrolu eleştirmenlerini işten çıkarması dikkat çekti. Bunu, eleştirinin yazılı basınla sınırlı olmadığı, farklı mecralar bulunduğu uyarısı izledi.

Bu tartışmalara girmeden meselenin özüne yönelik bir noktaya değinmekte yarar var. Konuya dikkatleri Taraf'taki (daha sonra Mavi Defter’de) yazısıyla Necati Sönmez çekti: Medyada sinema üzerine yazılanların ne kadar dar bir alana hapsolduğu, popüler olanın bir adım ötesine geçemediği. Taraf okurlarının bu gazetede yer alan yazılarından tanıdığı Sönmez, söz konusu yazısında, günümüz eleştirmenlerinin neden müzik videoları, deneysel sinema ya da belgesel konusunda kalem oynatmadıklarını sorguluyor.

Sinema dünyasındaki dijital devrimin getirdiği yeni ufukları aktaran Necati Sönmez, bu ilgi eksikliğini çarpıcı bir benzetmeyle yorumluyor:

Sinemanın belli kulvarlarında böylesine büyüleyici gelişmeler olurken, onlara dönüp bakmamak için merak duygusunu büsbütün yitirmiş olmak gerekiyor. Bugün bir ‘sinefil’ için belgesele uzak durmak, müzik üzerine ahkam kesip de caz hakkında en ufak bir fikri olmamak gibi bir şey.

Sinemanın kapsamı elbette yalnızca sinemada izlenen uzun metraj kurmaca filmlerle sınırlı değil. Deneysel ve belgesel gibi farklı kulvarların yanı sıra, günümüzdeki artık televizyon dizilerinden müzik videolarına bir dizi ‘hareketli görüntü’ sinefillerin ilgi alanına dahil olmuş durumda. Sinema alanında çalışan akademisyenleri biraraya getirmeyi amaçlayan ABD merkezli “Sinema Araştırmaları Derneği” de, bir süre önce adını “Sinema ve Medya Araştırmaları Derneği” olarak değiştirerek, ilgi alanlarını “film, televizyon, video ve yeni medya” olarak genişletti.

Bu türden bir açılımın sonuçlarını bir yana bırakıp, baştaki sorunumuza, internette film eleştirisi konusuna gelirsek, karşımıza sınırlarını bilemediğimiz bir dünya çıkıyor. Sanal ortamda, (geniş anlamda) sinema üzerine kalem oynatanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bunlar arasında, eleştiriyi tanıtımdan ibaret sanıp, sınırlı değerlendirmelere yer verenlerin sayısı oldukça fazla. Ancak, ufuk açan, sinemaya yeni bir gözle bakmamızı sağlayanlar da yok değil.

Kendilerine yazacak mecra bulamayan kimi sinema yazarları internet günlüklerini kullanırken, çeşitli blogcular da kendilerine yazılı basında yer bulabiliyor. Bu yeni gelişmeyi değerlendiren sinema dergisi Cineaste, son sayısında konuyla ilgili bir sempozyuma yer vermiş. İnternet eleştirisinin sinema kültürüne belirgin bir katkıda bulunup bulunmadığı sorusuna yanıt arayan derginin soruşturmasına yanıt veren sinema yazarları, sinemayla ilgili çok sayıda ve zengin içerikli materyale ulaşmanın olanaklı hale geldiğini vurguluyor. Bir çok yazar, bu durumu 1960’larda sinema dergileri ve kulüplerinin sayısındaki patlamaya benzetiyor. İnternetteki film eleştirisinin altı çizilen yönlerinden biri de, okurların yanıt vermesine olanak sağlayan forumlar ve elektronik posta özellikleri. Bunun film eleştirisine ‘katılımcı’ bir boyut katıp katmadığı da tartışılan konuların başında yer alıyor. Uzun zamandır yazılı basının yanısıra internette yazmayı sürdüren eleştirmen Jonathan Rosenbaum, internet eleştirisinin katkılarını şöyle özetliyor:

İnternet, katkıda bulunanlar, kullanılan yöntem, okurlar, sosyal formasyonlar ve mecralar açısından kesinlikle alanının sınırlarını genişletiyor. İnternet aynı zamanda üslup, biçim ve boyut açısından da bir dizi yenilik sunuyor: anında yanıt olanağıyla karşılıklı etkileşim, artı ve eksileriyle hızlı yayınlama olanağı, filmden kareler kullanabilme kolaylığı gibi.

***

Bu yazıdan kısa bir süre sonra İngiliz sinema dergisi Sight and Sound da (Ekim 2008) konuya ‘Eleştiriye kimin ihtiyacı var?’ başlıklı bir soruşturmayla eğildi ve eleştirmenlere üzerlerinde iz bırakan isimleri sordu.

Özetleyecek olursak, sinema yazınında pazarlama odaklı ya da yalnızca değer yargısı beyanı içeren tanıtım yazılarının, internete özgü olmayan, genel bir sorun olduğunu söyleyebiliriz. İnternetin ise, bu sorunlarla malul olmakla birlikte bağımsız yapısı sayesinde (sınırlı da olsa) yeni açılımlara olanak tanıdığı görüşündeyim. 

Not: Haftaya bu konuyu tartışmayı sürdüreceğiz.

Hiç yorum yok: