12 Aralık 2008 Cuma

sinemanın yeniden keşfi

Son yıllarda sinemada bir dijital devrim yaşanmakta. Bu devrimin ilk izlerini kurgu alanında gördük. Bugün çevrilen filmlerin tamamına yakını kurgu aşamasında 35 mm’den dijitale aktarılmakta. Farklı programlarla bilgisayarda gerçekleşitirrilen kurgunun ardından, sinemalara dağıtılmak üzere filmlerin 35 mm kopyaları çıkarılmakta. Dijital dönüşümün yaşandığı alanlardan biri de görüntü... Bugün giderek artan sayıda film, dijital kameralarla çekilmekte. Görüntünün kalitesi açısından selüloid tabanlı film ile dijital arasındaki fark hızla kapanmakta. Dijital görüntünün bir diğer aşamasını ise, dijital projeksiyon makinaları ise gösterim oluşturmakta. Bugün maliyetleri nedeniyle henüz sinemalarda yaygınlık kazanmasa da, çok yakın bir gelecekte dijital projeksiyonun standart hale geleceği öngörüsünde bulunabiliriz. Hiç kuşkusuz bunun dağıtım sektörü açısından da önemli sonuçları olacak, zira artık filmlere internet bağlantısı yoluyla ulaşmak mümkün olacak.

Bu gelişmenin sonuçları filmler ve izleyici açısından ne anlama geliyor? Bu konuyu gösterimdeki bazı filmlerden örneklerle değerlendirmeye çalışalım. Öncelikle vurgulamamız gereken, dijital dönüşümün popüler sinemayı olduğu kadar, bağımsız yapımları da etkilediği. Kurmacadan belgesele farklı anlatım tarzlarında dijital teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanılıyor. Bu çerçevede, iki temel eğilimden söz edebiliriz.

Birincisi, dijital teknoloji aracılığıyla yaratılan görüntülerle izleyicilere bir fantezi dünyasının kapılarının aralanması. Blue-box adı verilen teknikle, önceden çekilen oyuncu görüntülerine dijital görüntüler eklenerek, geleceği ya da farklı dünyaları simgeleyen mekanlar yaratılması... Ya da bizzat oyuncuların dijital yolla çoğaltılması (fantezi filmlerdeki devasa orduları düşünün) ya da modellenmesi (Gladyatör filminde olduğu gibi ölmüş bir oyuncunun eksik sahnelerinin dijital kopyalamayla tamamlanması)... Yılın gişe şampiyonu olmasına kesin gözüyle bakılan A.R.O.G. dijital teknolojinin olanaklarıyla izleyiciye bu türden bir fantezi dünyası sunuyor. Arif’in zamanda yolculuğu bu sayede inanılır hale geliyor.

Dijital teknoloji bu anlamda bilgisayar aracılığıyla görüntüyü adete yeniden yaratıyor, bir yerde el-yapımı hale getiriyor. Lev Manovich, günümüzde bilgisayarın, tıpkı fotoğraf öncesinde olduğu gibi, görüntünün kara kalemle çizilmesine benzer bir işlev gördüğünü söylüyor. Manovich’e göre, günümüz sinemasının canlandırmadan bir farkı yok, bu da görüntünün gerçeklik iddiasının sonu anlamına geliyor.

“Peki gerçekten öyle mi?” sorusuna yanıt aramak için, dijital görüntünün bir diğer farklı kullanım biçimine bakalım. Ağırlıklı olarak belgeselde ya da “sanat filmlerinde” kullanılan ikinci yöntemde ise, kamerayla çekilen görüntülerin dijital manipülasyonuyla filmin gerçeklik duygusu arttırılmaya çalışılıyor. Buna ilk örnek olarak, Mustafa filmini verebiliriz. Resmi görüş tartışmaları nedeniyle filmin gözden kaçırılan boyutlarından biri de, görüntülerin dijital manipülasyonu. Oyuncular tarafından yeniden canlandırılan pek çok sahnede (örneğin, resmin içinden yapılan yolculuk, kurtların mezarlığa saldırısı) bu yöntemden yararlanılıyor. Ancak, daha da önemlisi çeşitli arşiv görüntülerinin ve fotoğrafların, renk ayarı, tıraşlama (görüntüde bir unsurun diğerlerinden ayırt edilmesi ya da bazı unsurların çıkarılması) gibi yöntemlerle dönüştürülmesi. Elbette, burada amaç tarihsel gerçekliğin aslına uygun biçimde ve inandırıcı olarak canlandırılabilmesi.

Bir diğer örnek olarak, Üç Maymun’u ele alabiliriz. Altyazı dergisin 77. sayısında (Ekim 2008) yönetmen Nuri Bilge Ceylan’la yapılan söyleşi ve derginin geçen ay verdiği filme ait kurgu günlüğü eki, bu anlamda önemli bir malzeme sunuyor. Özetleyecek olursak, Ceylan filmdeki gerçeklik duygusunu arttırmak için, kurguda oyuncuların bazı hareketlerini hızlandırıp yavaşlattığını, renk ayarlarıyla oynadığını ve farklı ses efektlerinden yararlandığını belirtiyor.

Peki, dijital teknolojinin bu ik farklı kullanımı birbirinden bu derece ayrı mı? Görünüşe bakılırsa, birinde dijital görüntü aracılığıyla yaşamda varolmayan bir hayal dünyası yaratılmaya çalışılırken, diğerinde filmin dışındaki dünyaya referansla kurmaca dünyanın gerçeklik izlenimi arttırılmaya çalışılıyor. Ancak her iki yöntemde de amaç, belirli bir gerçeklik yanılsaması yaratarak, filmin fantezi ya da gerçeğe benzer dünyasının izleyici açsından inandırıcı kılınması.

Bu çerçevede, dijital görüntünün analogdan çok da farklı olmadığını iddia edebiliriz. Zira her ikisi de, izleyiciyi dünyasına inandırmaya çalışıyor, bu amaçla olayları öyküleştiriyor, hareket ve perspektif gibi araçlardan yararlanıyor. Hedef aynı: kusursuz gerçeklik yanılsamasını elde edebilmek. Dijitalin analogu taklit ettiği, onun temel ilkelerinden yararlandığı gözleniyor. Bu anlamda, filmdeki herhangi bir görüntünün gerçek dünyada bir karşılığının olup olmamasının önem ifade etmediğini söyleyebiliriz. 

Bu da bizi sinema eleştirisinin en önemli isimlerinden Andre Bazin’in “bütüncül sinema” kavramına getiriyor. Bazin’e göre, sinemayı keşfeden öncüler, bu yolla gerçekliğin bütüncül ve eksiksiz bir temsilini sunacaklarını hayal etmekteydiler. Dünyanın gerçekliğini kusursuz bir yalnılsamayla aktarabileceklerine inanıyorlardı (Bazin algılanan gerçekliğe ilişkin bu gelişmeleri yerinde bir ifadeyle “mit” olarak niteler). Bazin, sinemadaki teknolojik gelişmenin bu yönde ilerlediğini, sessiz filmden sesliye, siyah beyazdan renkliye geçişin bu konudaki yetersizliği gidermeye çalıştığını belirtir. Buradan hareketle, monodan stereoya, oradan Dobly dijital ses sitemine ya da dijital görüntüye geçişi de, bütüncül sinema yolunda atılmış adımlar olarak değerlendirebiliriz. Bazin’e göre, sinema alanında gerçekleştirilen her yeni gelişme, onu kökenlerine giderek daha yakınlaştırmalıdır. İlginç olan nokta, bugün gerçeklik yanılsamasının daha çok gerçekliğin basitçe kamerayla kaydedilmesiyle değil, gerçek ya da sanal görüntünün manipülasyonuyla sağlanmasıdır. Son sözü yine Bazin’e bırakalım: “Kısacası, sinema henüz keşfedilmedi!”

(Taraf gazetesinde 12.12.2008'de yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok: